ÇEKÜL Vakfı Başkanı
(Gaziantep'te yapılan 7. İpek Yolu Başkanları Forumu'nda yaptığı açılış konuşmasının tam metnidir/2012)
Bir büyük
dünya mirası olan İpekyolu’na günümüz koşullarında yeniden bakarken; kendimize
bir dizi soru sormak gerekir. Hiç kuşkusuz ilk soru, “geçmişte acaba İpekyolu
ne anlama geliyordu” sorusu olmalıdır. Bu soruya kısa ve geçerli bir cevap
bulduğumuzda, bugünü anlamak çok daha kolay olacaktır. Eğer bu yolu salt
ticaret ve kültür yolu olarak alırsak, gerçeği tam açıklamış olamayız. Çünkü,
zemininde iki büyük coğrafya yer almaktadır: Asya, Avrupa. İkisinde de,
büyük zaman derinliği ve farklılıklar içeren kalıcı kültürler yumağı söz
konusudur. Bu iki coğrafyaya tek boyutlu bakmaya kalkarsak da yanılır, uygarlık
tarihinin zenginliğini ve sürecini göz ardı etmiş oluruz. Büyüklüğün temel
ölçüsü, hiç kuşkusuz yaratılan uygarlık ve kültürdür. Ticaret onun bir
boyutudur. Böyle bir yaklaşım aynı zamanda, bugünün siyasetini anlamamız için
de ana girdi, çözüme giden yoldur.
Burada
ikinci soruyu sormamız gerekir. İpekyolu’nu İpekyolu yapan büyüklükler acaba
nelerdir? Hemen cevap verelim: Yaratıcılık, farklılık, çeşitlilik. Asya, büyük
kültürlerin, büyük buluşların ve farklı üretimlerin odağıdır. Hiç kuşkusuz
büyük buluşlar; büyük üretimler, büyük yaratılar “verimli ortamlarda”
yeşerir. Tarihöncesi ve sonrasında Asya, dünya kültürüne Uzakdoğu’nun Çin,
Hint, Step, İran kültürüyle bir dizi buluş, bir dizi inanç, bir dizi büyük
mimarlık ve sanat ürünü armağan etmiştir.
Bu
gerçeklerin ışığında acaba Avrupa’yı sürekli bu topraklara çeken nedir?
Kendisinde olmayanı bulmak, “kendisinde
olmayanı almak”, kendisinden farklı coğrafyaları öğrenmek… Avrupalı büyük gezginleri
de bu uzun yollara düşüren, çok büyük farklılıklar içeren, yaşam, kültür,
yönetim biçimi. Ayrıca, aşılması güç çölleri, dağları, vahaları içeren bir
coğrafya. İşte bugünün siyasetini etkileyecek temel girdiler, temel başlıklar.
Avrupa
tarihinin değişik dönemlerinde, Avrupalıların zaman zaman savaşlarla
tanıdıkları Asyalılar, onlara ancak bir yüzünü göstermişlerdir. Hunların ve
diğerlerinin geldikleri coğrafyaların değerleri ise, ancak yerinde,
anayurtlarında, Asya’da öğrenilirse anlam taşır. Çünkü bu coğrafyada yaşamın üç
yüzü vardır: “yerleşik, yarı yerleşik,
göçebe kültürüdür.” Üçü de kendi içinde özlü değerler içerir.
Üçünden de öğrenilecek özellikler vardır. Bu da bugünün siyasetine şekil
verecek özelliklerdir. Çünkü, bu temel nitelikleri kolay saptanmayan coğrafya,
yaşamı çok güçlü etkilemiştir uzun zaman dilimi içinde. Bugün de etkilemeye
devam etmektedir. Bereketli topraklara karşılık, Taklamakan Çölü, Gobi Çölü,
Tien Şan Dağları, Amu Derya, Siri Derya nehirleri, kuruyan Aral Gölü, biraz da
savaşlar sonucunda öğrenilen büyük doğa parçalarıdır. Günümüzde artık sayısız
çevresel sorunlarla doludurlar. Tutarlı, kalıcı yeni yaklaşımları, önlemleri
beklemektedir.
Çin’de,
Taşkale’de mallarını takas eden kervanlar, Taklamakan Çölü’nün kuzeyinden-güneyinden
Avrupa’ya ulaşırlarken, “güç bir
coğrafyayla” savaştılar. Baktır’dan Hindistan’a gidenler ise, yine
çevrelerinde farklı coğrafyalar gördüler. Yarkent, Kotan, Doyang
buluşma-ayrılma noktalarıydı. Doğu Akdeniz’de Trablus’a, Anadolu’ya,
Antakya’ya, ulaşıncaya kadar gördükleri, Avrupalı gezginlerin kendi
topraklarında göremedikleriydi. Bu da, bugünün koşullarında değerlendirilecek
noktalardan birisidir.
Bu
birikimlere karşılık bugün, Büyük İskender’in Avrupa’dan Asya’ya taşıdıkları ve
izlediği yollar, yerleştiği noktalar, bıraktığı kültür, günümüz kültür
turizminde de önemli bir girdi olarak görülmelidir. Doğru tasarlanırsa, “İskender’in yolu”, İpekyolu bütünü
içinde yerini güçlü biçimde alır. Avrupa-Asya bağlantısına anlam kazandırır.
Hemen ardından,
bugünün siyasetinde gündem oluşturan “inanç
turizmi” içinde İpekyolu’nu düşündüğümüzde; Avrupa’dan, Doğu Akdeniz’den
yola çıkanlar, Hıristiyanlığın farklı boyutlarını, Müslümanlığı, İran’ın geçmiş
bütün inançlarını, Asya’nın Budizmini, Steplerin Şamanizmini, Çin’in inanç
değerlerini, öğretilerini, kısacası dünya inanç ve düşünce tarihinin birçok
bilinmeyenleriyle buluşurlar. Bu inanç ve turizm yolu; çeşitliliğin,
farklılığın yoludur ve insan yaşamında, toplumların yaşamında büyük bir boşluğu
doldurur.
Asya’nın
büyük coğrafyasında, kimler egemen olmuş, kimler yaşamış diye başka bir soruya
cevap aradığımızda, bu da günümüz siyasetini öğrenmek için yeni bir “bilimsel-kültürel eğitim” projesidir.
Bizim gibi Batı’ya göçmüş Doğu’da köklerini arayan uluslar için bile Asya,
İpekyolu’nu izleyeceklere, bir dizi yeni bilinmeyenin varlığını sunar,
varlığını kanıtlar. Böylece Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular’ın
yarattığı büyük uygarlığın Batı’ya akışı belirginleşir.
Öte yandan,
dilimiz Türkçeyle ilintili-bağlantılı ulusların akıp gelen değerlerini
araştıracaklar için de bir kolay anlaşmanın yoludur İpekyolu. Bu dil ve kültür
bir bakıma bağlayıcı, bütünleştirici, ulusları kaynaştırıcı bir siyasetin özlü
kaynağıdır. Ayrıca birbirini tanımada gecikmiş bu kardeş ulusların, “sağlam bağlar kurmasının” kısa
yoludur.
Düşünmeye,
tartışmaya devam edersek, inançları, dil ve kültürleri ana öge olarak alırsak, “kentleri bir temel odak noktası”
olarak düşünürsek, yine günümüz siyaseti olarak köklü bağlar kurma şansımız
artar. Çünkü artık kentler arası ilişkiler kurarak uluslar yeni yollar
deniyorlar. Bu konuyu başlığa çıkardığımızda, elimizde yalnız İpekyolu kentleri
bile ağ kurmamıza yeter. Bu kentleri geniş alana “yurt dediğimiz göçer çadırları, göçer yaşamı” birbirine bağlar,
doğa-insan ilişkisinin farklı bir boyutunu sergiler. Manas Destanı, Hoca
Nasreddin’in ve diğerlerinin bıraktığı izler ise, ortak varlığımızın kopmaz
parçası olur. Bu toplantının özü de biraz bu bağlayıcı noktalardan
kaynaklanmaktadır.
Ayrıntıya
girmeden basit bir sıralama yapalım, Gobi-Taklamakan Çölleri arasından geçelim.
Çin’de eski başkent Şian’dan yola çıkalım. Lancu, Anşi, Hami, Turfan, Kuça,
Kaşgar, Taşkent, Semerkant, Buhara, Merv, Aşkabat, Tahran, Tebriz’den ve sizlere sunduğumuz birbirinden ilginç
yapıtları içeren “Anadolu Ortaçağ
İpekyolu” haritasından, Doğu Akdeniz’e ulaşalım. Böylece günümüzün kaç
ülkesinden geçmiş, kaç kentiyle ikili ilişki kurma olanağı bulmuş oluyoruz?
Hepiniz buradasınız, bu ülkeleri tek tek sıralamayayım. İşte yeni bir ağ, yeni
bir çeşitliliğe ve farklılığa dayalı buluşma noktaları… Üstelik, “birbirini anlayacak”, kültürel ortak
bir geçmişi olan ulusların buluşma noktaları…
Buna, 1992
yılında Özbekistan’da, Semerkant’ta Ağa Han uluslar arası ödülünü alırken tanık
oldum. İpekyolu coğrafyasında her kent, dünyada herkes için bir dizi farklılık
içeren özellikleriyle, dünyadan özel olarak gelmiş kişilere, farklı bir yüzünü
gösterdi. Semerkant, Taşkent, Buhara, Hiva, bir dizi büyüklüğü sundular. Herkes
Cengiz, Timur, Uluğ Bey gibi insanların, yöneticilerin, ikinci yüzünü gördü…
Savaşlar kadar yarattıkları mimarlık, sanat ve uygarlıklar, gün yüzüne çıktı…
Kendilerinde olmayan “bir başka boyutu”,
bir başka dünyayı gördüler… Bu nedenle artık, kentler arası bağları
güçlendirmenin zamanı gelmiş bulunuyor. Bu ve benzeri toplantılar bu yolu
açarsa, Gaziantep toplantısı görevini yapmış olacak.
Yıllar önce,
TÜRKSOY kurulurken Azerbaycan’da Türkmenistan’da bu noktaları çok tartıştık.
Aradan geçen zamanı ve koşulları dikkate alarak artık “yeni işbirliklerine” gitmek zorundayız.
Söylenecek
çok şey var. Özetlersek, küresel dünyanın, bu özelliklerle yüklü yerel yaşamı,
özgün coğrafyaları birbirinden koparan acımasız tekdüzeliğine karşılık, yerel-ulusal-uluslar
arası değerlerimizi iyi saptar, birlikte ana başlıklar altında tartışırsak,
kimliğimizi yitirmemiş, “özlü değerlerde
buluşmuş” oluruz. Ünlü gezginler Marco Polo, İbn Batuta’nın gözlemlerinin
ve araştırmalarının yerini, yarın kendi gözlemlerimiz alır.
Bugünün
siyasetine egemen olmanın temel yolu, “kültürel
kimliğimizi” korumaktır. Bugün onur duyduğumuz birbirinden önemli anıtlar,
İpekyolu kentlerini donatıyor. İpekyolu üzerinde han-kervansaray-köprüler bize
gidilecek yolu gösteriyor. Yalnız Anadolu’daki birbirinden anıtsal han,
kervansaray, köprüler, bunun tanığı. Yıllardır bu geniş coğrafyada yaptığım
araştırmalarda karşımıza çıkan anıtlar, nasıl bir büyük uygarlığın üzerine
oturduğumuzu gösteriyor. Siyasal dalgalanmalara aldırmadan bu yolu
izlediğimizde, büyüklüklerde buluşacağız… UNESCO’nun yarım bıraktığı, İpekyolu
Projesi’ne yeniden canlılık kazandıracağız… Bu görev artık bize düşüyor. Yıllar
önce İstanbul’da UNESCO ile birlikte Boğaziçi Köprüsü’nden geçirdiğimiz
simgesel deve kervanını, daha sonra Arif Aşçı başkanlığında Şian’dan başlayan,
Türkiye’de sonuçlanan 12 000 kilometrelik 16 ay süren deve kervanının yarattığı
coşkuyu canlı tutacağız.
Artık en
önemli ve kaçınılmaz nokta, “kültür
öncelikli” bir ortak yeni siyaset. Bu da bizlerden başlıyor, kentlere,
ülkelere ve dünyaya ulaşması gerekiyor. Dilerim, Gaziantep toplantısı hepimize
bu yolda değerli katkılar sağlamış olsun... İpekyolu kadar zengin bir kaynakta
buluşmayı güçlendirmiş olsun...
Gaziantep’in
kimliğini-kültürünü yaşatmaya çalışan, Türkiye Tarihi Kentler Birliği ve
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’in şahsında tüm emeği
geçenleri içtenlikle kutluyor, hepinizin onları gönülden alkışlamanızı
diliyorum.